Bugün sizler için Dünya Bankası Grubu’nun son yayınladığı Ülkelerin Kalkınma ve İklim raporları’ndan hepimizi ilgilendireceğini düşündüğümüz Türkiye ile ilgili raporu inceleyeceğiz. Günümüzde içinde bulunduğumuz iklim krizi, dönüşümleri tetikleyen bir itici güç. Bu değişimlerin yasalarla ve yaptırımlarla hayata geçirilmesinin hızlandırılması konusu ise üreticilerin son dönemde en fazla konuştukları konulardan. Bugün raporu incelerken sistemlerin değişimi için halihazırda ekonomilerin dayanıklılığının önemi makro ve mikroekonominin üretime etkisi, kullanılan yöntemlerin değişimleri için sağlam altyapıların oluşturulması ve böylece yeni sistemlerin oturtulacağı düzlemlerin de güvenilir ve dayanıklı hale getirilmesi önemli bir adım elbette.
Öncelikle kısaca Dünya Bankası Grubu’ndan bahsetmemiz gerekirse Dünya bankası 189 kadar ülkenin üyesi olduğu en büyük kalkınma bankası olarak bilinmektedir.Bunlardan 11’i, Banka sermayesinin %55’ine sahiptir. 1945 yılında Uluslararası yeniden yapılandırma ve kalkınma adı altında kurulmuştur. İkinci dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Zamanla amaçlarını da geliştirerek Dünya bankası adını almıştır.World Bank’ın görevlerini kısaca özetlemek gerekirse gelişmekte olan ülkelere ekonomik destek sağlamaktır. Ülkelere destek sağlayarak kültürel ve ekonomik açıdan gelişmelerine yardımcı olmayı amaçlar. Yoksul ve fakirlik oranı yüksek ülkelerde hayat standartlarını yükseltmeye çalışır. Bu ülkelerde genellikle okul, yol, sağlık gibi hizmetlerle ilgili olarak çalışmalar sağlarlar.Dünya bankasına ait dört farklı ana grup bulunmaktadır. Bu grupların hepsi birbirinden bağımsız şekilde işlemektedir.
Raporu incelerken fazlasıyla kısaltmalara ve verilere yer verildiğini belirtmemiz gerekir. Bunları Türkçeleştirirken ve karşılaştırırken bazı temel ögelerin bilinmesinde fayda görüyoruz. Ekonomiler ve bu değişimlerin temelleri üzerine okumalar yapmanız faydanıza olacaktır. Biz ise bugün yalnızca bu raporun belirli bir kısmını sizler için Türkçeleştirdik.
Aynı zamanda raporuntamamını çevirmektense bunun kısa bir özet ve seçili bölümlerden oluşmuş bir yazı olduğunu söylemekte fayda görüyoruz.
Toplamda 76 sayfadan oluşan bu rapor 5 Ana bölümden oluşuyor. Bu bölümlerin başlıkları ise şu şekilde:
- İklimle İlgili Riskler ve Kalkınma için Fırsatlar
- İklim Taahhütleri, Politikaları ve Kapasiteleri
- Dayanıklılık ve Karbonsuzlaşmaya Giden Yollar
- Makroekonomik Maliyetler, Önlem ve Uygulamalar
- Sonuçlar ve 2022–30 Politikaları için Öneriler
Her bölüm başlığının altında bölümün ana mesajıyla ilgili bir kısım görüyoruz. Bu kısımlardan o bölümle ilgili ulaşacağımız bilgilerin bir genel ön görüsüne ulaşabiliriz.
Rapor geniş bir özetle başlıyor bu özet akışına göre alıntı yapmakla birlikte bölümler içinden bazı bilgileri de aktaracağız.
İklim değişikliğinin etkilerine karşı önemli ölçüde kırılganlıkla karşı karşıya olan bir ülke olarak Türkiye, iddialı iklim değişikliği taahhütlerinde bulunmuş, Paris Anlaşması’nı Ekim 2021’de onaylamış ve 2053 yılına kadar net sıfır emisyon taahhüdünde bulunmuştur. Ülke, iklim değişikliği sorunları için yeni kurumsal düzenlemeler yapmaktadır, Yakın zamanda kurulan(adı değiştirilen) Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (ÇŞİB) dahil ve Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planını güncelliyor. Sel, orman yangınları ve deniz kirliliği dahil olmak üzere son yıllarda iklimle ilgili olayların yoğunlaşması ve Avrupa Birliği (AB) Yeşil Anlaşması’nın Türkiye ekonomisine olası etkileri, ülkenin iklim değişikliği gündeminin aciliyetine katkıda bulunmuştur. Son zamanlarda, Ukrayna’daki savaş ve buna bağlı enerji arz kesintileri ve fiyat artışları, Türkiye gibi fosil yakıt ithalatına bağımlı ülkeler için riskleri vurgulayarak, enerji güvenliği ve satın alınabilirliği desteklemek için iklim eyleminin aciliyetinin altını çiziyor.
Türkiye’de kalkınma ve iklim krizi adına değişiklikler olsa da ne yazık ki bu gelişmeler makroekonomik ve yapısal engellere takılmaktadır. Makroekonomik şoklar türkiye’nin yeşil dönüşümünü engelleyen faktörlerdendir. Bunun yanısıra İklim ve doğal riskler, ortalama iklim ve çevre koşulları ve sosyoekonomik durumlar açısından mekânsal farklılıklar da büyümeyi etkileyen faktörlerden
Türkiye’nin Çevresel Zorluklarla Mücadelede Kayda Değer (fakat düzensiz) Başarıları Şu Şekilde:
-Türkiye hava kirliliğini azaltmada ilerleme kaydetmiştir, ancak sağlık maliyetleri yüksek gelirli ülkelere kıyasla yüksek kalmaktadır. (bu kısım nitrojen dioksit, kükürt dioksit, PM10, PM2,5 gibi emisyonların salınımları ve boyutlarıyla ilgili verileri içermektedir.)
-Döngüsel ekonomiye geçişin bir parçası olarak kaynak verimliliği ve geri dönüşümün büyümesi gerekliliği (Türkiye’nin belediye atık üretimi OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) ortalamasından (2018’de kişi başına 424 kilogram, OECD’de 525 kilogram) daha düşük olmasına ve 2001’den bu yana azalmasına rağmen, belediye atıklarının büyük bir kısmı çöplüklere veya çöp sahalarına gönderiliyor.)
-Başarılı ağaçlandırma çabalarına rağmen, iklimsel ve insan kaynaklı faktörler arazi, toprak, ormanlar ve su kaynakları üzerinde baskı oluşturmaktadır. (Coğrafi, topografik, iklimsel ve toprak özelliklerinin kombinasyonu, uygun olmayan tarım uygulamalarıyla birleştiğinde, ülke topraklarının yüzde 32’sinin yüksek arazi bozulması ve çölleşme riski altında olduğunu tahmin eden yakın tarihli bir çalışma ile Türkiye’yi erozyona eğilimli hale getiriyor. İklim değişikliğinin toprak erozyonu, doğurganlık kaybı ve besin tükenmesi yoluyla arazi bozulmasını şiddetlendirmesi, tarım ve hayvancılık üretkenliği ve toprağın karbon yutağı olarak hizmet etme kapasitesi üzerinde olumsuz etkiler yaratması bekleniyor.)
Belirgin olarak iklimle ilgili zorluklara Türkiye açısından bakıldığında, ulaşım, inşaat ve sanayi sektörlerini içeren enerji sektörü, toplam emisyonların dörtte üçünü oluşturan, ülkenin sera gazı (GHG) emisyonlarına en büyük katkıyı sağlayan sektördür. Türkiye’nin coğrafi, iklimsel ve sosyoekonomik koşulları, onu iklim değişikliğinin etkilerine ve diğer çevresel tehlikelere karşı oldukça savunmasız kılıyor.
Bu verilerin yanısıra ikinci bölüm olan İklim Taahhütleri, Politikaları ve Kapasiteleri’nde Büyüyen Bir Dizi İklim Belgesi başlığında Türkiye’nin de taahüt ettiği belgeler bulunuyor.
Nisan 2016’dan bu yana imza sahibi olan Türkiye, Paris Anlaşması’nı Ekim 2021’de onayladı. Glasgow COP26 Zirvesi öncesinde, net sıfır 2053 hedefini de açıkladı. Ardından, daha iddialı bir emisyon azaltma hedefi ile güncellenmiş bir NDC(Nationally determined contribution-Ulusal olarak belirlenmiş katkı) sunması bekleniyor.
Türkiye’nin birçok iklim politikası belgesi var. Tarım Sigortaları Kanunu,Afet Sigortaları Kanunu, Doğa ve Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Kanunu, Enerji Verimliliği Kanunu, Bina Enerji Performans Yönetmeliği ve Mekânsal Planların Hazırlanmasına İlişkin Yönetmelikler bunlardan bazıları. Türkiye’nin başlıca iklim politikası belgeleri şunlardır:
• Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi (2010–23), adaptasyon ve azaltımla ilgili kısa, orta ve uzun vadeli hedefler
•İklim Değişikliği Eylem Planı (2011–23), enerji, binalar, sanayi, ulaşım, atık, tarım, arazi kullanımı ve ormancılık ve adaptasyon dahil olmak üzere kilit alanları kapsamaktadır.
• İklim Değişikliği Eylem Planı İzleme Sistemi
• Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı (2011–23).
Ülkenin 11. Ulusal Kalkınma Planı (UKP), Yaşanabilir Şehirler ve Sürdürülebilir Çevre sütununun çevre koruma alt bölümü kapsamında iklim değişikliğiyle mücadele için yedi bölge için bölgesel iklim değişikliği eylem planları geliştirmek gibi politikalar ve önlemler önermektedir. Temmuz 2021’de hükümet, Türkiye’nin sürdürülebilir ve kaynakları verimli kullanan bir ekonomiye geçişine yardımcı olmak ve Avrupa Yeşil Mütebakatı’nın öngördüğü kapsamlı değişikliklere yanıt olarak Yeşil Mütabakat Eylem Planı raporunu yayınladı.
“Kamu sektörü hazırlığı: iyileştirildi ancak ciddi boşluklar var” başlığının altında Türkiye’nin iklim değişikliği politika hedeflerini kamu mali yönetim araçlarına dahil etmek için yasal veya düzenleyici gereklilikler olmadığı, ancak uyum ve dayanıklılık konusunda bazı ilerlemeler kaydedildiği yazılmıştır.
“Özel Sektör Hazırlığı: gelişiyor ama düzensiz” başlığındaysa Türkiye’de firmaların iklim değişikliğine ve hızlı dekarbonizasyona hazırlıklı olmadıkları belirtiliyor.
Rapora göre güçlü ihracat rekabet gücü ve küresel değer zincirlerine entegrasyon ile yansıtıldığı üzere, firmalar nispeten yüksek düzeyde gelişmişliğe sahip olsalar da, Dünya Bankası’nın Türkiye İşletme Anketi’ne katılanların yüzde 10’undan azı organizasyon düzeyinde stratejik iklim değişikliği hedeflerine sahiptir ve beşten az yüzdesi çevre veya sürdürülebilirlik konularına genel bir bakışla atanmış bir yönetim rolüne sahiptir ve çoğu firma enerji tüketimini takip ederken, sadece yüzde 37’si su tüketimini ve yüzde 2 CO2 emisyonunu izliyor.
Firma büyüklüğüne göre ayırma konusuna ise raporda şu şekilde değiniliyor: “daha büyük firmaların iklimi stratejik hedeflerine dahil etme olasılığının nispeten daha yüksek olduğunu ve çevre ile ilgili endişelerden sorumlu sürdürülebilirlik görevlilerine sahip olduğunu göstermektedir. İklime odaklanma, ihracata yönelik firmalar arasında yerel odaklı işletmelerden daha yaygındı, çünkü muhtemelen ihracat destinasyonlarının, özellikle AB pazarının gerektirdiği sürdürülebilirlik standartlarına uymak zorundalar. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Ar-Ge ve/veya ürün veya süreç yeniliği açısından daha az yenilikçi firmaların iklimle ilgili stratejik hedeflere sahip olma olasılığı daha düşüktür.”
İmalat firmaları, son üç yılda çevresel etkilerini ele almak için çok sayıda yan önlem benimsemiştir. Firmaların üçte birinden fazlası (yüzde 35) makine, ekipman ve diğer varlıkları iyileştirirken, ankete katılan tüm firmaların beşte biri ısıtma, soğutma ve aydınlatma sistemlerinde iyileştirmeler yaptı ve yüzde 13’ü atık azaltma, geri dönüşüm ve yönetim gibi döngüsel ekonomi uygulamalarından yararlandı.
Raporun bu kısmına kadar önemli olduğunu düşündüğümüz kısımları sizlerle paylaştık, bu kısımdan sonra daha dayanıklı şehirler ve üretimler, taşıma sistemlerinin dayanıklılığı, daha az karbon emisyonu için yapılması gerekenlerin kısa bir yol haritası vardı. Bu süreçte yapılması gereken şeylerin daha başında olduğumuzu görmek mümkün.